• 0538 305 02 97
  • bilgi@konyaoncuanaokulu.com

Aylık arşivMayıs 2019

ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ

ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ

                ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ NEDİR?

Öğrenme güçlüğü; dinleme, konuşma, okuma, yazma, mantık yürütme, problem çözme ya da matematik alanındaki yeteneklerin kullanımında zorluk yaşanmasıdır. Aynı zamanda, kişinin bilgiyi depolaması, işlemlemesi ve üretmesi konusunda da zorluk yaşamasına neden olmaktadır. Çocuklarda daha sık gözlemlenmesiyle birlikte öğrenme güçlüğüne yetişkinlerde de rastlanmaktadır. Kişinin öğrenme güçlüğüne sahip olup olmadığı bazı durumlarda fark edilmeyebilir ve kişi bununla hayatını sürdürebilir.

ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ BELİRTİLERİ NELERDİR?

  • Konuşma ve telaffuzda gecikme,
  • Bir şeyi isimlendirirken sözcük bulmada zorluk,
  • Yaşından daha az sözcük dağarcığına sahip olma,
  • Yüklemlerde yani temel kelimelerde zorlanıyorsa( gitmek, vermek, almak vb)
  • Hecelerin yerlerini değiştiriyorsa
  • Dinleme ve izlemede güçlük,
  • Ses-harf arasındaki ilişkiyi öğrenmede güçlük,
  • İki anlamlı ( Kafiyeli ) sözcükleri anlamada güçlük,
  • Renkleri, sayıları ve harfleri öğrenmede güçlük,
  • Derslerde özellikle geometrik şekilleri çizmede zorluk yaşıyorsa,
  • Dikkat ve odaklanma sorunları yaşıyorsa,
  • Yön bulmada zorluk ve yönleri karıştırma,
  • Günlük işlerini izlemede ve yapmada zorluk,
  • Arkadaşlarıyla ilişki kurmakta ve sürdürmekte zorluk,
  • Zaman ve mekan sorunları yaşanıyorsa,
  • El tercihi net olarak gerçekleşmemişse, Yazı yazarken el tercihi hala netleşmediyse,
  • Yazı yazarken kalemi tutmada hatalı tutma varsa,
  • Koordinasyon gerektiren oyunlarda zorluk( Bisiklet sürmek, topu takip etmek vb)
  • Plan yapmakta güçlük çekiyorsa, Planlamada zorluk yaşama,
  • Her konuda düşünmeden harekete geçme,
  • Sık sık sakarlık ve kaza yaşıyorsa,

 

ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ NEDEN OLUR?

Öğrenme güçlüğünün nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte araştırmalar beyin yapısındaki işlevsel farklılar ile ilişkili olduğuna işaret etmektedir.

Bu farklılıklar doğuştan gelir ve kalıtımsaldır. Anne – babada benzer bir öykü varsa ya da kardeşlerden bir tanesinde öğrenme güçlüğüne rastlandıysa diğer çocukta da görülme ihtimali artmaktadır.

Bazı durumlarda, doğum öncesi ya da sonrasında yaşanan bir sorun da (hamilelik sırasında alkol kullanımı, oksijen azlığı, prematüre ya da düşük kiloda doğum gibi) öğrenme güçlüğüne etken olabilmektedir.

Ekonomik zorluklar, çevresel faktörler ya da kültürel farklılıkların öğrenme güçlüğüne neden olmadığı unutulmamalıdır.

ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ TANISI NASIL KOYULUR?

Bir uzman tarafından çocuğun doğum öyküsü, gelişimsel özellikleri, okul performansı ve ailenin sosyo-kültürel özellikleri göz önünde bulundurularak klinik değerlendirme yapılır. Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından yayınlanan ve tanı koyma ölçütlerinin belirlenmesi için bir kaynak olan DSM 5’te Özgül Öğrenme Bozukluğu adı altında bulunur. Tanı kriterlerine göre, aşağıdaki belirtilerden en az birinin varlığı ile belirli, öğrenme ve okul becerilerini kullanma güçlüklerinin gerekli girişimlerde bulunulmuş olmasına rağmen en az 6 aydır sürüyor olması gerekmektedir;

 

  • Sözcük okumanın yanlış ya da çok yavaş ve çaba gerektiriyor olması,
  • Okunanın anlamını anlama güçlüğü,
  • Harf harf söyleme ve yazma güçlüğü,
  • Yazılı anlatım güçlükleri,
  • Sayı algısı, sayı gerçekleri veya da hesaplama güçlükleri,
  • Sayısal akıl yürütme güçlükleri.

 

Özgül Öğrenme Güçlüğü; okuma bozukluğu ile giden (disleksi), matematik bozukluğu ile giden (diskalkuli) ve yazılı anlatım bozukluğu ile giden (disgrafi) olarak üç alt tipe ayrılır. Alt tipler birlikte ya da ayrı ayrı görülebilir.

 

ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ NASIL AŞILIR?

Öğrenme güçlüğünün bir zekâ sorunu, bir hastalık değil, ‘farklılık’ tır. Çözüm için;

 

  • Çocukla beraber ailenin de eğitim alması gerekmektedir.
  • Beyinle ilgili detaylı bir inceleme yapılıp sorun nesnel bir şekilde ortaya konmalıdır.
  • Çoğunlukla ilaç kullanılmamaktadır. İlaç eğer çocukta öğrenme güçlüğüne eşlik eden kaygı, depresyon gibi hastalıklar varsa tercih edilmektedir.
  • Psiko eğitimle tedavi desteklenmelidir.
  • Öğretmen ve aile ile işbirliği yapmalıdır.
  • Okulun programının da takip edilmesi ve bu noktada çocuğa uygun çalışma planının yapılması gerekmektedir.
  • Uzmanın aile ve çocukla birlikte çalışıp, öğrenme kolaylıklarını çocuğa göre düzenlemesi gerekmektedir.

 

AİLELERE TAVSİYELER

  • Çocuğunuzun olumlu yanlarına odaklanın,
  • Yalnızca okul başarısı ile çocuğunuzu sınırlandırmayın,
  • Başarı sağlayabileceği farklı alanları keşfederek bunları yapması konusunda cesaretlendirin (müzik ya da spor gibi),
  • Beklentilerinizi yapabilecekleri ile sınırlı tutun,
  • Basit ve anlaşılır açıklamalarda bulunun,
  • Her çocuğun kendine özgü olduğunu unutmayın.

 

KAYNAKLAR:

  1. https://npistanbul.com/cocuk-ergen/ogrenme-guclugu-nedir
  2. https://www.medicalpark.com.tr/ogrenme-guclugu-nedir/hg-1401

KONUŞMA VE DİL GELİŞİMİ BOZUKLUKLARI

Konuşma ve Dil Gelişimi Bozuklukları

                Dil ve konuşma birbirinden farklıdır. Dil, insanların birbirleriyle duygu ve düşüncelerini paylaşmak amacıyla kullandığı ortak kurallar sistemidir. Bir dil, yalnızca konuşma dilini akla getirmemelidir; yazı ve işaret kullanımı da bir dildir. Konuşma ise bu duygu ve düşünceleri içeren kuralların gerekli organlar yardımıyla fiziksel olarak üretildiği sistemdir.

 

Bir çocuk duygu ve düşüncelerini aktarmak için gerekli dilbilgisine sahip olabilir fakat konuşma organları (dil, dudak vb.) işlevini gerektiği şekilde yerine getiremediğinden konuşamayabilir. Diğer yandan, başka bir çocuk konuşma organları işlevini kusursuz yerine getirdiği halde dil gelişimindeki bir aksaklık nedeniyle konuşamayabilir, ya da her ikisi de aynı anda görülebilir.

Yukarıda verilen iki örnek de bir iletişim sorunudur fakat birincisi yalnızca konuşma sorunu bulunurken ikincinin hem dil hem de konuşma sorunu bulunmaktadır.

Bir çocuk eğer başkalarının söylediklerini anlamakta (alıcı dil) veya duygularını, düşüncelerini yeterli düzeyde sözel olarak aktarmakta (ifade edici dil) güçlük yaşıyorsa o zaman bu bir dil bozukluğudur.

Diğer yandan eğer bir çocuk konuşma seslerini doğru veya akıcı bir şekilde üretmekte zorluk yaşıyorsa o zaman bu bir konuşma bozukluğudur.

Dil ve konuşma sorunları çocuklarda birbirinden ayrı olarak veya birlikte de görülebilmektedir.

Normal Dil ve Konuşma Gelişimi

Bir zamanlar bilim adamları ve anne-babalar, çocuğun dil ve konuşmayı öğrenme sürecinin ilk on ile on sekizinci aylarda, yani, ilk sözcüklerin üretildiği zaman başladığını düşünüyorlardı. Araştırmacılar yapılan çalışmalarla bu sürecin başlangıcının aslında çok daha erken olduğunu ortaya koymuşlardır.

Bebeğin işitme sistemi, hamileliğin son üç ayında iyice gelişmektedir ve ana rahminde pek çok sesi duymaya başlar. Bebek kendi anadiline ait vurgularla ve amniyo sıvısı yoluyla kendisine ulaşan annesinin sesiyle de çok ilgilidir. Bu şekilde, konuşma ritimleri, doğduğunda çocuğun beynine yerleşmiş olur.

Doğumdan sonra bebekler konuşmalarını sağlayacak organları henüz zihinsel ya da fiziksel olarak denetleyemese de, çoğu zamanlarını annelerinin sesini dinleyerek geçirir ve dil ile ilgili her türlü bilgiyi kaydederler. Aslında bebekler ilk sözcüklerini söylemeden çok önce farklı istekler için farklı ağlama tonları, gülme ve agulama gibi pek çok iletişim yolunu kullanabilmektedirler. Bebeğinizle ilk iletişim onun dili anlaması veya kullanmasından çok önce başlar. Bebeğiniz, beslenme ya da alt değiştirme sırasında sesinize tekme atarak ya da agulayarak tepki verir. Olumlu duygularını size gülümseyerek olumsuzları ise ağlayarak anlatır. İlk anlamlı sözcüklerini üretirken bile karşıdaki kişinin anlaması için el işaretleriyle bunlara eşlik eder. Anne babalar ise bu tepkileri kısa sürede çözümleyerek bunlara yanıt verir ve böylece iletişimi zenginleştirir.

Agulamak, gülmek ve anlamsız sesler çıkarmak bebeklerin ilk konuşma girişimleridir. İlk yaşlarının sonlarına doğru anlamlı konuşma benzeri sesler çıkarırlar. İlk anlamlı sözcükler onikinci aydan sonra üretilmeye başlar. Bu noktada bireysel farklılıklar olabilmektedir: bazı bebekler anlamlı sesler çıkarmak için sürekli çabalarken bazıları buna hazır olana kadar bekleyebilirler. Onsekizinci aydan sonra bebeklerin yeni sözcük öğrenme süreçleri oldukça hızlanır ve bir haftada bile büyük değişimler görülebilir. Bu dönem çocukların sözcük dağarcıklarının hızlıca geliştiği dönemdir fakat bir dili öğrenmek tek tek kelimeleri üretmekten fazlasını gerektirir. Sözcükleri birleştirerek, yerlerini değiştirerek belirli hece veya sesler ekleyerek vb. kuralları kullanarak farklı anlamlar üretebilmek gerekir, bu dilbilgisidir.

Çocuklar 2 yaşından önce dilbilgisini sözcüklerle birlikte jest-mimik gibi işaretleri kullanarak gerçekleştirmektedir. 2 yaş civarı çocuklar sözcükleri birleştirerek farklı anlamlar oluşturmak için işaretleri azaltarak dilbilgisel kurallardan faydalanmaya başlarlar. 2.5 yaşından sonra sözcük dağarcıkları hızla gelişmekte, ürettikleri cümleler anlamsal ve dilbilgisel açıdan zenginleşmektedir. 4-5 yaşına gelindiğinde artık çocuklar bir yetişkine isteklerini, ihtiyaçlarını, ilgilerini uzun ve karmaşık cümlelerle zorlanmadan ifade edebilmekte ve çevresinde duyduğu şeylerin çoğunu rahatlıkla anlayabilmektedir.

Çocuğumun yaşadığı geçici bir gecikme mi, yoksa bir bozukluk mu?

Çocuklar bazı becerilerde yaşıtlarına göre geri kalabilir; bunu kısa sürede toparlayabilir, hatta, daha da iyi olabilirler. Bir çocukta yürüme, yemek yeme, tuvaletini karşılama gibi becerileri normal gelişirken konuşması gecikebilir. Tüm çocukların genel kabul görmüş aynı veya benzer gelişim aşamaları vardır; bunun yanında, bazı çocukların kendine özgü bir gelişim zamanlaması olabilir ve konuşmaya yaşıtlarından biraz erken veya geç başlayabilir. Ebeveynler oldukça iyi gözlemcidirler, çocuklarının davranışlarını oldukça dikkatli şekilde gözlemlemektedirler. Aynı zamanda ebeveynler çevrelerinde normal gelişim gösteren diğer çocukların gelişimleri hakkında da fikir sahibidirler. İşte ebeveynler çocuklarında herhangi bir şeyden şüphelendiklerinde çocuklarının performansını diğer çocuklarla karşılaştırırlar ve çoğunlukla doğru zamanda bir şeylerin yolunda gitmediğinin de farkına varırlar ve doğal olarak endişelenirler ve önce en yakınlarına daha sonra en yakınlarındaki uzmana danışarak aydınlanmak isterler: Çocuğum hala konuşmuyor. Çocuğum kendini farklı şekilde ifade ediyor. Çocuğumun söyledikleri kolaylıkla anlaşılmıyor.

Aileler ya da bu konuda uzman olmayan tarafından ayrımına varılması güç nokta çocuğun konuşmasının gecikmiş mi yoksa bir dil veya konuşma bozukluğu mu olduğu ve bunlardan öte bu sorunu kendi başına aşıp aşamayacağıdır.

Dil ve konuşma bozuklukları çocuk doktorlarının, psikologların ve çocuk gelişimcilerinin uzman oldukları ve uzman olmaları gereken bir konu değildir. Doktorunuz, çocuk psikoloğu veya okul öncesi öğretmeniniz çocuğunuzun fiziksel gelişiminin normal olduğunu, işittiğini ve “baba, anne” gibi kelimeleri çıkartabildiğini, dolayısıyla, bir uzmana görünmeden 3 hatta 4 yaşına kadar beklemenizi tavsiye edebilir. Yine farklı mesleklerden uzmanlar birçok çocuğun 2 yaşında konuşamayıp 3 yaşında akıcı bir şekilde konuşmaya başladığını bilirler ve bu nedenle gerçek bir sorun olduğunu görene kadar ailelerin endişeye kapılmamalarını isteyebilirler. Bu düşünce biçimi ailelerin de “bekleyip görelim” tarzı bir yaklaşım sergilemelerine ve bu ailelerden çocukları yaşıtlarıyla aynı gelişimi yakalayanların da benzer bir yaklaşımı kulaktan kulağa teskin edici bir tür halk inanışı şekline getirmelerine sebep olmaktadır:

“Konuşur daha bekleyin”

”Amcası/dayısı/teyzesi/kardeşi vb. de geç konuşmuştu”

”Einstein da zaten okula başlarken konuşmuş”

Evet, (kanıtlanamamakla birlikte) Albert Einstein ve diğer bahsedilen bireyler geç konuşmuş olabilir hatta bunlardan sorunu kendi başına aşmış olanlar da olabilir. Çevrenize biraz daha dikkatli şekilde baktığınızda 5-6 yaşına gelmiş hatta okul çağında hala dil ve konuşma problemine sahip pek çok çocuk olduğunu fark edeceksiniz. Bu çocukların da bir zamanlar konuşmasının gecikmiş olduğu düşünüldüğünde, o halde bu 5-6 yaşına gelmiş veya okul çağında hala yaşıtları gibi konuşamayan veya farklı şekilde iletişim kuran çocuklar ya da başka deyişle küçük Einstein’lar ne olacak?

Gerçek şudur ki, dünyanın birçok ülkesinde yapılan çalışmalarda okul öncesi ve okul çağındaki çocukların neredeyse % 10’undan fazlası dil ve konuşma bozukluğuna sahiptir. Basit bir ifadele, bu çevrenizdeki her 10 çocuktan birisi demektir. Yani doktorunuzun veya çevrenizin örnek gösterdiği geç konuşan abi, abla, amca, teyze, komşu çocuğu v.b.’den birçoğu dil ve konuşma sorunundan muzdariptir. Bilinen bir diğer gerçek de konuşması gecikmiş çocukların birçoğunun bunu dil ve/veya konuşma bozukluğu olarak okul çağına ve yaşamlarının daha sonraki dönemlerine kadar devam ettirdikleridir.

Arabanız bozulduğunda tamircinin “bekleyip görelim”, ”komşunun arabası da geç çalışmıştı” gibi teskinleriyle alınan risk cebinizden biraz fazla para çıkmasına veya en fazla arabanızı kaybetmenize yol açabilir. Peki ya konu çocuğunuz olunca? Burada alacağınız riskler çocuğun yaşamının sonraki dönemlerinde sosyal, psikolojik ve davranışsal problemler ile öğrenme güçlüğü gibi ilerledikçe geriye çevirmesi zorlaşan sorunlara yol açabilmektedir. Yani eğer çocuğunuzun iletişiminde bir gecikmeden, bozukluktan ya da farklılıktan şüpheleniyorsanız bunu bir dil ve konuşma bozuklukları uzmanının değerlendirmesini ve gerekiyorsa eğitim görmesini sağlamak çok önemlidir.

Dil gecikmesine veya bozukluğuna etki edebilecek bazı riskler

Dil gelişimi geriliğine veya bozukluğuna yol açabilecek birçok faktör bulunmaktadır.

Genetik:

Dil bozukluğu olan anne, baba veya kardeşe sahip çocukların dil bozukluğu için diğer çocuklardan daha fazla risk taşıdığı yapılan çalışmalarda açık bir şekilde ortaya koyulmuştur. Bu tür bir genetik riskin varlığı üzerinde şu an yapılabilecek fazla bir şey yoktur fakat aileler çocuğun bundan asgari seviyede etkilenmesi için erken dönemden itibaren bu durumun farkında olup çocuğun iletişim becerilerini geliştirmeye yönelik çalışmalıdır.

Ebeveyn Etkisi

Bazı araştırmacılar çocuklarla iletişim kurma biçimimizi de dil gelişimiyle ilişkilendirmektedir. Yapılan çalışmalarda çocuklarıyla sık oyun oynayan ve oynarken onlarla konuşan, çocuklarına kitap okuyan, çevrelerinde ilgilendikleri, işaretle gösterdikleri şeyler hakkında çocuklarıyla konuşan ve çocuklarıyla daha yalın ve sade bir dil kullanmayı tercih eden ebeveynlerin çocuklarının dil gelişimlerinin daha iyi durumda olduğu aktarılmıştır.

 

İşitme Kaybı

İşitme kaybı olan çocuklar sözel dili anlamak ve kendisini sözel olarak ifade etmek konusunda yaşanacak problemler açısından büyük bir risk taşımaktadır. Eğer bu durum erken fark edilip müdahale edilmezse çocuk iletişim problemi, öğrenme güçlüğü, kendisini sosyal olarak soyutlama gibi birtakım problemlerle karşılaşacaktır. Yapılan çalışmalarda erken tanı ve müdahale alan işitme kaybı olan çocukların ilerleyen dönemlerde yaşıtlarıyla aralarındaki farkı kapatabildiği ortaya koyulmuştur.

Bilişsel, Nörolojik veya Gelişimsel Bir Bozukluk

Bilişsel bozukluğa, nörolojik problemlerine (hidrosefali, strok, havale gibi) ve otizm spektrumu bozukluklarına (otizm, yaygın gelişimsel bozukluk) sahip çocuklarda medikal, gelişimsel ve davranışsal birçok problemin yanında dil ve konuşma becerilerinde de sıkıntı görülmektedir. Bazı durumlarda çocuğun geç konuşması sadece konuşma probleminden öte yukarıda sayılan bozuklukların ön belirtisi olabilmektedir. Aileler ve uzmanların bunu dikkate alması ve zamanında yönlendirmesi önemlidir. 18 aylık olan, diğer çocuklarla oynamak istemeyen ve kendini ifade etmekte güçlük yaşayan bir çocuğun dil ve konuşma problemi olabilir ama aynı zamanda bunlar otizmin belirtileri de olabilir. Konuşması geciken bir çocuk için tüm ailelerin en kötü senaryoyu düşünmek gibi bir davranış içerisine girmemeleri gerekir. Fakat problemin erken fark edilmesi önemlidir. Bu tür bir durum çıkması durumunda bile erken bir tanı ve müdahale problemin çözümünde daha hızlı yol alınmasını sağlayacaktır.

Hangi durumlarda şüphelenmeliyim?

Özellikle 18-30 ay arası dönemde olan, normal zekâya sahip ama gecikmiş konuşması olan çocuklarda dil gelişimi probleminin belirli durumlarda devam edebileceğine ilişkin ortak görüşler bulunmaktadır. Bu durumlara aşağıda yer verilmiştir:

Dili anlama

Dili anlamak genellikle dili kullanma ve ifade etmekten önce gelişmektedir. Yapılan bazı çalışmalarda 24-30 ay arası dönemde ifade etme becerileri gecikmiş olan çocukların bir yıl izlendikten sonra yapılan değerlendirmelerinde o dönemde sözel dili anlaması yaşıtlarına uygun bulunan çocukların ifade etme becerilerinde yaşıtlarını yakaladığı fakat diğerlerinin dil problemlerinin devam ettiği ortaya koyulmuştur. Bu sonuçlar, erken dönemde sözel ifadeleri anlamakta güçlük çeken çocukların dil bozukluğu için daha fazla risk altında olduğunu göstermektedir.

Jestleri kullanmak

Yapılan bir çalışmada geç konuşan çocuktaki jest veya el/kol işareti kullanımı sayısının daha sonraki dönemde sözel dil becerilerinin kestirilmesini sağladığı bulunmuştur. Buna göre farklı iletişim amaçları için birçok sayıda jest kullanan geç konuşan çocukların normal akranlarını yakalama şansı jesti daha seyrek kullananlara göre daha yüksektir.

Tanılanma yaşı:

Yapılan birçok çalışmadan çıkarılan ortak sonuç; çocuğun dil ve konuşma problem ne kadar geç tanılanırsa çocuk o kadar yavaş gelişim gösterir. Buradan şu sonuç çıkabilir bu çocukların konuşması da er ya da geç açılacaktır fakat araştırmacılar böyle olmadığını ve yaşanan dil gelişimi probleminin düşünülenden daha karmaşık ve ciddi bir durum olabileceğine işaret etmişlerdir. Yani bir çocuk belirli bir yaş döneminde (örneğin 24-30 ay arası) yaşıtları hızlı bir gelişim gösterirken yavaş bir gelişim gösteriyorsa bu çocuk aradaki farkı kapatamadıkça dil problemi daha da büyüyüp, eşlik edecek sosyal ve psikolojik problemlerle daha karmaşık bir hal alabilecektir.

Ürettiği sözcükler veya cümleler:

Çocuğun sahip olduğu sözcük sayısı da ileriki dil gelişimi için bir yordayıcı olabilmektedir. Örneğin 2 yaşında 50’den az anlamlı sözcüğe sahip çocuklar dil bozukluğu için bir risk taşımaktadır. Yalnızca sayısı değil aynı zamanda kullandığı sözcüklerin tipi de önemli bir faktördür. Yapılan çalışmalarda dil ve konuşma bozukluğuna sahip çocukların kullandığı eylem sözcüklerinin çok az çeşitlilik gösterdiği aktarılmıştır. Diğer bir bulgu da kullandıkları eylemlerin genellikle al, ver, gel, ye, iç gibi çok yaygın ve basit olanlar olduğudur.

Sosyal beceriler:

Okul öncesi çağdaki dil ve konuşma bozukluğuna sahip çocukların kreş veya anaokulunda sınıf arkadaşlarından daha çok öğretmenlerle konuşmayı seçtiği uzmanlar tarafından aktarılmaktadır. Yapılan birçok çalışmada dil gelişimi olan çocukların bu probleme ek olarak sosyal becerilerinde de gerilik görülmüştür. Bu çocuklar yaşıtlarıyla paylaşma ve oyun becerileri açısından sıkıntı yaşamaktadır ve oyuncaklarla diğer çocukların aksine alışılmadık şekilde oynayabildikleri görülmektedir.

Bu etmenler uzun dönemde etkisini gösterebilecek dil bozukluğu için bir işaret olabilir fakat bu çalışmaların bulguları her zaman bunun öyle olacağı anlamına gelmez. Örneğin yapılan bir çalışmada 25-26 aylık bir çocuğun söylenilenleri anlaması oldukça kötüyken 10 ay sonra ifade etme becerileri yaşıtlarını yakalamıştır. Diğer yandan tersi de görülebilmektedir. Bu çalışmalarda vurgulanmak istenen bu tür özellikler taşıyan çocukların illa böyle olacağı değil yalnızca bir dil problemi için risk taşıdığıdır.

Aileler ne yapmalı?

Aileler uzman olmayan diğerlerinin söylediklerini dinleyerek veya rahat bir şekilde çocuklarının her halükarda konuşma açısından yaşıtlarını yakalayacaklarını tahmin ederek vakit geçirmemelidir. Eğer çocuğunuzun dil veya konuşma gelişimi konusunda şüpheleniyorsanız bir dil ve konuşma bozuklukları uzmanına başvurunuz. Dil ve konuşma terapisti çocuğun sözel dili anlamasını ve ifade etmesini testler yardımıyla ölçecek, çocuğun çevresiyle iletişimini doğal ortamda değerlendirecek, gelişimi etkileyebilecek faktörleri belirleyerek aileye bundan sonra ne yapmaları konusunda danışmanlık hizmeti verecektir.

Neden bir uzmana danışmalıyım?

Basit bir şey için bile beklemek zahmetli bir süreçken çocuğun konuşup konuşamayacağı için bekleyip görmek daha zor ve sıkıntılı bir süreçtir. Hele ki sorunun daha erken dönemde fark edildiğinde daha kolay ve hızlı şekilde çözülebileceğini bilmek aileler için kötü bir histir.

Eğer çocuğunuz yalnızca basit bir gecikmeye sahipse bile kulaktan dolma bilgilere inanmak yerine uzman bir terapiste başvurmalısınız. Dil ve konuşma terapisti çocuğunuzun dil ve konuşma becerilerinin kapsamlı şekilde değerlendirecek ve sonucunda sizi evinize “bekleyip görelim” den öte çocuğunuzun iletişim becerilerini güçlendirebileceğiniz birçok fikirle uğurlayacaktır veya belirli aralıklarla kontrol etmek isteyecektir.

İlk Görüşme Öncesinde Ne Yapmalıyım?

Çocuğun dil ve/veya konuşma problemini tüm boyutlarıyla anlayabilmek için dil ve konuşma terapisti ilk değerlendirmede çocuğun medikal, sosyal ve gelişimsel öyküsüne de ihtiyaç duyacaktır. Bu nedenle yapılacak bir değerlendirme öncesi daha önce yapılan muayene ve değerlendirmelere dair raporların yanınızda bulundurulması önemlidir.

http://www.dkbud.org/ sitesini kullanarak size en yakın dil ve konuşma terapistine ulaşabilirsiniz.

Dil ve Konuşma Gelişimi Konusunda Yaygın Olarak Bilinen Yanlış İnanışlar

Her zaman dil ve konuşma problemine neden olan şeyi bilmek zordur. Fakat neyin neden olmadığına dair bilinen bazı gerçekler vardır:

  • Erkek çocuklar geç konuşur

Yapılan çalışmalar okul öncesi dönemdeki erkek çocukların dil gelişimlerinin kız çocuklarından daha yavaş olabildiğini gösterirken bu farkın yalnızca bir ya da iki ay olduğu vurgulanmaktadır. Bu çocuğun önemli ölçüde dil ve konuşma gecikmesi veya bozukluğu tanısı alabilmesi için daha büyük bir fark olması beklenir. Örneğin 2 yaşında bir çocuğun 1 buçuk yaş dönemi özellikleri göstermesi gibi. Yine de, erkek çocuklarda dil ve konuşma bozukluğuna daha sık rastlandığı da bilinmektedir bu nedenle en ufak bir şüphe dikkate alınıp takip edilmelidir.

  • Çocuğun her isteğini önceden tahmin ederek yerine getiren anne-baba veya başka bir aile üyesinin olması

İsteklerini karşılayabilmek için konuşmak çocuk için en geçerli ve etkin yoldur. Eğer çocuk bunu yapabilseydi, yapardı. Yine de bu davranış çocuğun zaten geciken konuşmasına olumlu bir katkıda bulunmamaktadır. İdeali çocuğun isteklerini ve ihtiyaçlarını sözel olarak karşılayabilmesini kolaylaştırmak ve buna katkıda bulunmaktır.

  • Abisi/ablası veya çevresindeki yakın bir kişinin konuşma problemi olması

Yalnızca konuşması geri veya bozuk kimselerle değil, çocuklar markette, kreşte veya parkta konuşması düzgün olan birçok kimseyle de etkileşir. Çocuk bunların arasından yalnızca konuşması düzgün olmayan kişiyi model olarak almayacaktır.

  • İnatçı olmak

Hiçbir çocuk sırf inatçılıktan konuşmamayı veya anlaşılmadığı için hırçınlaşmayı, kendini yerlere atmayı, çevresine zarar vermeyi ya da çevresinin tüm baskısına rağmen sözcük veya cümlelerle iletişim kurmak yerine göstererek işaretlerle iletişim kurmayı seçmez. Bunu konuşmamasının nedeni olarak değil konuşamamasının da etkilediği bir durum olarak değerlendirmek gerekir.

  • Dil bağı

Bazı durumlarda ailelere dil bağı operasyonu yaptırmaları tavsiye edilse de dil bağı konuşmayı muhakkak etkileyecektir diye bir durum söz konusu değildir. Çocuğun dil hareketleri, dilini yeterli bir şekilde kullanmadığından veya başka bir sorundan ötürü de sınırlı olabilir. Bu konuda bir dil ve konuşma terapistine başvurarak çocuğun dil hareketlerinin ve konuşma gelişiminin değerlendirilip varsa dil bağının konuşmayı etkileyip etkilemediği veya ne kadar etkilediğiyle ilgili bilgi alınması ve bundan sonra operasyona karar verilmesi önemlidir.

Ayrıca şu önerilerden de kaçınmak önemlidir:

  • Problemi kendi başına aşacaktır

Evet, çocuklardan bazısı sorununu aşacak ve bazısı aşamayacak. Çocuğunuzun hangi düzeyi gerçekleştireceğini bilemezsiniz.

  • Değerlendirilmek için daha yaşı çok küçük

Küçük yaş grubunda bir değerlendirme yapmak zordur fakat sadece test, resim, kitaptan oluşan bir değerlendirme beklememek gerekir. Çocuğun işitmesi değerlendirilebilir. Bunun yanında sözel dili anlamasının nasıl olduğu, nasıl oyun oynadığı, diğer çocuk veya yetişkinlerle nasıl iletişim kurduğu değerlendirilerek gerekli öneriler verilebilir.

  • Zaten konuşmuyor nasıl değerlendirilecek?

Çocuk kendisini sözel olarak ifade etmiyor olabilir fakat sözel dili anlaması ve konuşma öncesi sözel olmayan iletişim becerileri değerlendirilebilir. Bu sayede aileye çocuğun ifade etme becerilerini arttırması için uzman tarafından öneriler verilebilir.

  • Okul başlayana kadar bekleyip görün

Bu konuda araştırmalar gayet açık ve nettir: çocuk ne kadar erken eğitime başlarsa ilerlemesi o kadar hızlı olur. Bu yalnızca dil ve konuşma için değil tüm gelişim alanları için geçerlidir.

Kaynak: https://dilkom.anadolu.edu.tr/sayfa/gecikmi%C5%9F-dil-ve-konu%C5%9Fma-ve-%C3%B6zg%C3%BCl-dil-bozuklu%C4%9Fu

ÇOCUKLARDA DİL GELİŞİMİ

ÇOCUKLARDA DİL GELİŞİMİ

                Dil gelişimi seslerin, kelimelerin, sayıların, sembollerin kazanılması, saklanması ve dilin kurallarına uygun olarak kullanılmasını içeren bir süreçtir. Dil gelişimi doğumdan itibaren başlar ve yaşam boyu devam eder. Dil ve öğrenme arasında önemli bir ilişki vardır.

Dil, öğrenmeyi kolaylaştırır. Öğrenme sürecinde ise çocuğun dili gelişir. Dil gelişiminde, sesin duyulması dili kullanma deneyimlerinin bulunması gerekir. Çocukların, çevresindeki bireylerin konuşmalarını taklit ederek dili öğrendikleri ileri sürülür. Çocuğun dil gelişiminde iletişim kurma, diğerlerinin dikkatini çekme, isteklerini duygu ve düşüncelerini iletme ihtiyacı vardır.

Çocukta dil gelişiminin önemli özelliği ilk dönemlerin evrensel oluşudur. Farklı dilleri konuşan toplumların çocuklarında dil gelişiminin benzerlik gösterdiği görülmüştür. İlk yıllardaki bu evrensellik 18-32 aydan sonra, sosyal sınıf farklılıklarının etkisiyle yok olur.

Dilin bir başka özelliği de dil ve kritik yaş ilişkisidir. Dünyadaki bütün çocuklar, kendi dillerini 2 ile 5 yaşları arasında öğrenir.

Araştırmalara göre insanların, eşit dil yeteneği ile doğsalar bile gelişimleri için gerekli ses uyarımlarını alamadıklarında (işitme engelli doğanlarda olduğu gibi) dil yeteneklerinin köreldiği görülmüştür. Konuşmanın olmadığı bir ortamda çocuğun konuşmayı öğrenemediği ortaya çıkmıştır.

 

GRAMER KURALLARINA UYGUN KONUŞMA DÖNEMİ (3-6 YAŞ)

                3-4 yaş çocuğunun kelime hazinesi gelişir. Yeni sözcükler öğrenirken, bildiği sözcükleri daha esnek kullanır. Ana dilinin temel yapılarını öğrenir. Kendini rahatça ifade eder. Dil kullanımı çok yönlü olup duygularını, düşüncelerini, ilişkilerini anlatır. Fısıldamayı öğrenir. Hayali oyunda dil kullanır. Çocuk, kendine dönük açıklamalar yaparak ben merkezci konuşma sergiler. Söz diziminde özne, nesne ve yüklem arasındaki fonksiyonel ilişkileri anlar. Çekim kurallarının görülmeye başladığı dönemdir.

Çocuk geçmiş, şimdiki ve geniş zaman eklerini kullanır. Çocuk önce “Kedi içer.” Derken şimdi “Kedi içiyor.” Şeklinde kullanır. “ Nerede, ne zaman?” 3 yaş civarında olan çocuklar “Ne, kim” sorularını genişletirler. Yetişkinlerin kullandığı soru formlarındaki cümleleri, 4 yaşlarında üretmeye başlarlar.

4-5 yaşta çocuk dili kolay ve doğru kullanılır. Anne ve babasının ses perdesini taklit eder. Dili kullanmada kız çocukları, erkek çocuklarına göre daha iyidir. Ben merkezci konuşma sürdüğü görülür. Sözcük sayısı artmaya devam eder. Kelime hazineleri 1000 kadardır. Önceki döneme göre daha karmaşık cümle yapısı kullanmaya başlarlar. Çoğul kullanımı doğru yapılır.

5-6 yaşındaki çocuğun, dili kullanımı bir yetişkin diline benzer. Sosyal etkileşimde konuşma artar ve anlaşılır biçimde olduğu görülür. Çocuk, yetişkini daha az taklit eder. Çekim kuralları ve kişi zamirlerinin çekimi de doğru kullanılır. Çocuk, 5 yaşına geldiğinde olayları sırasına göre anlatır. “Elimi yıkadım ve yemeğimi yedim” gibi. Olayları “ önce sonra”, “sırasına dizme”; geçmiş, şimdiki, gelecek zamanı kullanımı gelişir. Çocuk, 5 sözcük içeren cümleler kurabilir.

Çocuklar 6-7 yaşlarında birlikte yaşadıkları yetişkin gibi konuşurlar. Sözcük sayısı ortalama 2000 kadardır. 8 yaşına geldiğinde sözcük sayısı 3000’e ulaşır. Bu yaştan sonra dinleme süresi artar. Yaşadıkları olayları mantıklı bir şekilde anlatırlar. Telaffuzları düzgün, kelimeleri çeşitlidir.

Bir çocuğun konuşması sürekli olarak eleştirilirse, bu durum onun için kötü olabilir. Sürekli eleştirmek yerine anne babaların ve çevresindeki kişilerin doğru konuşarak çocuk için model olmaları önemlidir.

Daha ayrıntılı bilgi için; https://pedagojidernegi.com/cocugun-dil-gelisimi/   inceleyebilirsiniz.

KAYNAKÇA

* Dil Gelişimi – Mesleki Eğitim ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi Kitapçığı – T.C. Milli Eğitim Bakanlığı

YENİ ÇALIŞMA TAKVİMİ

YENİ EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI ÇALIŞMA TAKVİMİ

                2019-2020 Eğitim-öğretim yılında uygulanacak olan çalışma takvimi Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarafından açıklandı. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk Kasım ve Nisan ayında birer hafta ara tatil uygulanacağını açıkladı. Yeni çalışma takvimi aşağıdaki gibi olacak.

YENİ ÇALIŞMA TAKVİMİ:

2019-2020 Eğitim-Öğretim yılı 9 Eylül 2019 Pazartesi günü başlayacak.

18-22 Kasım 2019’da ilk ara tatil yapılacak.

Yarıyıl tatili 20-31 Ocak 2020 tarihleri arasında olacaktır.

İkinci yarıyıl eğitim-öğretim 3 Şubat 2020 günü başlayacak.

6-10 Nisan 2020’de ara tatil yapılacak.

Eğitim-öğretim 19 Haziran 2020 günü sona erecektir.

 

OKUL SÜRESİNDE DEĞİŞİKLİK YOK

Okul günü ve tatil süresinde herhangi bir değişiklik olmayacaktır.

Toplam okul (iş) günü 180 gün üzerinden ve tatil süreside 4 hafta ara tatiller, 11 hafta da yaz tatili olmak üzere değerlendirilecektir.

 

ORYANTASYON/ALIŞTIRMA EĞİTİMİ

Okul öncesi, ilkokul 1. sınıf, ortaokul 5. sınıf ve ortaöğretim 9. sınıf öğrencilerine uygulanan “oryantasyon eğitimi” okul açılmadan önceki hafta hayata geçirilmeye devam edecek.

Okulların tatil olduğu Kasım ve Nisan ara tatillerinde öğretmenler çalışmaya devam edecek. Bu süre seminer programı olarak değerlendirilecek. Yaz tatilinde yapılan seminer programından sayılacak. Öğretmenlerin tatil süresi değişmeyecek.

Bu değişikliğin sebeplerini açıklaya Ziya Selçuk; “Bunu sadece takvimin değişmesi olarak ele almamakta yarar var. Çünkü bu öğretmen eğitiminin, üniversitelerdeki öğretmenlere yetişmesine ilişkin bazı dolaylı hususların, velilerimizin, öğretmenlerimizin eğitim öğretimin içerisinde çok daha aktif bir biçimde bulunmalarına imkan sağlamakla ilgili. Bu derslerin işleniş biçiminin kalitesiyle de tatillerin daha etkin olarak kullanılmasıyla da ilgili… Yani eğitim sisteminin bütününün bir parçası olarak değerlendirilmesinde yarar var. Özet olarak şunu söyleyebiliriz, bu çalışma takviminin detaylarını çeşitli yönetmelikler ve ihtiyaç duyulduğu takdirde yönergelerle de planlama imkanımız olacak. Zaten konuyla ilgili sıkça sorulan listesi hazırlandı.” Millî Eğitim Bakanı Selçuk, çalışma takvimi hazırlanırken öğretmenlerden, okul yöneticilerden görüş alındığını, dünyadaki çalışmaların incelendiğini aktardı.

Daha geniş bilgi için; https://www.meb.gov.tr/bakan-selcuk-yeni-egitim-ogretim-calisma-takvimi-modelini-acikladi/haber/18662/tr ziyaret edebilirsiniz.

 

ÖNCÜ ANAOKULUNDA ÇALIŞMA TAKVİMİ

ÖNCÜ ANAOKULU olarak, çalışan aileler göz önünde bulundurarak 2019-2020 eğitim-öğretim yılı çalışma takvimimizi aşağıdaki şekilde belirlemiş bulunmaktayız.

02 Eylül 2019 eğitim-öğretim yılı başlayacaktır.

20-24 Ocak 2020 ara tatil yapılacaktır. (5 gün tatil)

26 Haziran 2020 eğitim-öğretim yılı sona erecektir.

NOT: Çalışan anneler düşünülerek ara tatiller uygulanmayacaktır. Toplam 10 ay 202 iş günü hizmet verilecektir.