 
	 
				NEDEN OKUL ÖNCESİ EĞİTİM

Çocuğun yaşamının ilk yıllarının gelecekte nasıl bir birey olacağının belirleyicisi olduğu artık bilinmektedir.
Bu nedenle okul öncesi dönemde uygulanacak eğitimin sadece aile içerisindeki kişilere veya bilgisi yeterli olmayan kişilere bırakılmaması gerekmektedir. Bu kişiler çocuğuna ne kadar iyi bakarsa baksın, ne kadar çok ilgilenirse ilgilensin; çocukların bu alanda iyi eğitim almış eğitimcilere, eğitimciler tarafından hazırlanan eğitim programlarına ve arkadaşlarıyla sosyalleşebileceği oyun ortamlarına ihtiyaçları vardır.
Okul öncesi dönem, çocukların zihinsel ve ruhsal gelişimindeki en önemli evredir. Çünkü çocuk zihinsel gelişiminin %50’sini 4 yaşına kadar, % 30’unu 4-8 yaş arasında, %20’sini ise 8-17 yaşları arasında tamamlar. Bu orandan da görüyoruz ki 0-6 yaş çocuğun gelişimin hızla yönlendirildiği zamandır. Bu dönemdeki yanlış uygulamalar, çocuğun gelecek hayatında büyük izler bırakabilir. Çünkü bu yaş aralığında oluşturulacak sağlam temel, gelecek hayatında da çocuğun birçok alanda kendini geliştirme şansını arttıracaktır.
Okul Öncesi dönemde çocuk;
 
				OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİN AKADEMİK BAŞARIYA ETKİSİ
Okul öncesi eğitim çocuğun akademik başarısını nasıl etkiler?
Bireyselcilik kötü bir şey gibi görünse de, eşit fırsatlara sahip bireylerin hedeflerine ulaşmak ve başarılı olmak için kişisel çaba göstermeleri gerektiğine dair genel bir kanı vardır. Ancak akademik ve mesleki başarı kazanmak için, çevrenin etkisi, katkısı ise yadsınamaz bir gerçektir. Aslında avantajlı ve dezavantajlı durumlar doğumdan itibaren başlar. Örneğin; ebeveyn eğitimi ve ebeveynlerin sosyo-ekonomik düzeyleri çocukların akademik başarıları üzerinde önemli bir etkiye sahiptir.

Bu varsayıma göre; anaokuluna başladığında sosyo-ekonomik düzeyi düşük bir ailede yetişen çocuk, sosyo-ekonomik düzeyi yüksek olan çocuğa göre dezavantajlı durumdadır.
Yapılan bir araştırmaya göre;
Görüldüğü üzere eğitimi az olan ebeveyn çocuğu ile eğitimli ebeveyn çocuğu arasındaki akademik performans düzeyi birbirine yakın. Ancak kreşe gitmeyen ve eğitimsiz ebeveyn çocuklarının akademik başarı düzeylerinin çok düşük olduğu görülmektedir.
Sonuç olarak bu çalışma; kreşe ya da anaokuluna giden eğitimsiz ebeveyn çocuklarının performanslarının daha iyi olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca, Okul öncesi eğitimin sosyo-ekonomik düzeyi düşük ve yüksek her çocuk için faydalı olduğu, çocuğun akademik performansını geliştirdiği tespit edilmiştir.
https://www.konyaoncuanaokulu.com/2019/06/17/anaokulunun-faydalari/
 
				ANAOKULU’NA NASIL ALIŞTIRABİLİRİM
Çocuğun her açıdan en hızlı geliştiği dönem 0-6 yaş arası olan okul öncesi dönemi kapsar. Okul öncesi dönemi çocuğun sosyal, fiziksel, duygusal ve zihinsel becerileri kazandığı, bireyselleştiği, kişiliğin temel yapı taşlarının atıldığı bir dönemdir. Çocuk ilk sosyal ilişkilerine ailede başlar, sonrasında anaokulu aracılığıyla dış dünyaya açılarak akran ilişkilerini geliştirir. Bu nedenle çocuğun hayatında kalıcı etkileri olan okul öncesi eğitimin önemi büyüktür. Anaokuluna alışma dönemi de ayrı bir değer taşımaktadır.

Sağlıklı bir eğitim ve gelişim için 3 yaşından sonra tüm çocuklar okul öncesi eğitim programından yararlanmaya başlamalıdır. Ancak anaokuluna başlamak kimi çocuklar için heyecan vericiyken, kimi çocuklar için sancılı bir süreç olabilmektedir. Çocuk, ilk güven duyduğu kişi olan annesinden veya bakım veren diğer kişilerden ayrılmakta zorlanabilir, anaokuluna alışmak için zamana ihtiyaç duyabilir. Anaokuluna alışma döneminde yaşanabilecek sorunların doğal ve geçici olduğu unutulmamalı. Bu süreçte çocuğa karşı anlayışlı ve destekleyici olunması gereklidir.
Çocuğun anaokuluna başladığı ilk hafta yanında mutlaka velisi veya çocuğun tanıdığı ve güven duyduğu biri olmalıdır. Anaokulunun birinci günü çocuğun okulda bir saat kalması yeterlidir. Sonraki günlerde bu süre yavaş yavaş uzatılır. İkinci haftanın ilk günü genellikle çocuk velisi olmadan okuldaki programına katılır. Ancak, bazı özel durumlarda anaokuluna alıştırma ikinci haftaya uzayabilir. Anaokuluna alışma dönemi bitiminde çocuğunu okula bırakan velilerin olabildiğince hızlı ve kararlı olmaları gerekmektedir. Çocuğunuzdan ayrılırken geçireceğiniz vakti olabildiğince kısa tutmaya çalışmalı ve çocuğun okula başlamasıyla ilgili yaşadığınız tedirginlikleri çocuğa yansıtmamaya özen göstermelisiniz. Göstereceğiniz kararlı tutum çocuğunuzun okula alışma sürecini hızlandıracak ve hayatındaki bu önemli değişikliğe daha hızlı adapte olmasını sağlayacaktır.
Okul öncesi eğitim, bir anlamda çocuğun aile dışına attığı ilk adım olarak düşünülmelidir. Çocuk, kreş/anaokuluna başladığı zaman tüm kurallarını bildiği aile ortamından henüz hiçbir kuralını bilmediği, tanımadığı kişilerin bulunduğu bir ortama girmektedir. Bu yeni durum, tabii ki çocuklarda uyum sorunu yaratabilir.
Kreş/anaokuluna yeni başlayan çocukta, başlangıçta belirsizlik ve terk edilme(ayrılma) kaygısı yaşanır. Çoğunlukla koruyucu ve aşırı hoşgörülü aile ortamından gelen çocuklarda bu kaygılar daha yoğun yaşanır. Ancak çocuk ortama alıştıktan ve öğretmenlerini tanıdıktan sonra kaygılar ortadan kalkar.
Bu süreç içinde aileler de birçok kaygı yaşamaktadır. Bazen aileler çocuklarından ayrıldıkları için kendileriyle ilgili suçluluk ve kaygı duyguları yaşarlar ki bu sinyaller çocuğun okul korkusunu arttırıcı bir faktör olabilmektedir. Bu nedenle annenin kararlılığı ve iç rahatlığı çocuğun uyum süreci için çok önemlidir. Yani çocuğun anaokulu/kreşe başlama sürecinde annenin de duygusal olarak hazır olması gereklidir. Çocuğun ayrılırken duygusal olarak annenin üzüntü ve kaygısını hissetmesi uyum sürecini zorlaştırmaktadır.
Çocuğun Anaokuluna Gitmek İstememesinin Nedenleri:
Bu nedenlerin tüm çocukları kapsamadığı unutulmamalıdır.
Anne babanın sabırlı, sakin, kararlı, işbirliğine yatkın ve ortak tutuma sahip olması bu süreci kolaylaştıran etkenlerdendir.
Anaokuluna alışma döneminde faydalı olacak bilgiler şu şekilde sıralanabilir;
Kaynak : http://www.meraklicocuklar.com/blog/okul-oncesi-egitimde-oryantasyon-donemi/
 
				Anaokulunun Çocuğa Faydaları Nelerdir?
Bebeğin fiziksel, zihinsel, sosyal, duygusal ve bilişsel olmak üzere gelişimini 5 farklı alanda sürdürür. Yani sadece mama verip uyutmakla bebeğinin sağlıklı bir şekilde gelişmesini sağlayamayız.
0-6 yaş arasını kapsayan erken çocukluk dönemi, gelişimin en hızlı olduğu dönem. Bu nedenle okul öncesi eğitim, çocuğun için hayati öneme sahip. Bu verimli dönemi en iyi şekilde geçirmenin yolu ise çocuğunu anaokuluna göndermekten geçiyor.

Anaokulu çocuğuna neler kazandırır?
Anaokulunun önemi, bazı anneler için çocuklarını belli saatlerde bir yerde bırakabilmenin avantajından geliyor. Fakat anaokulunun çocuklara sağladığı faydalar bundan çok daha fazlası. İşte onlar:
Sosyalleşme
Çocuğunun yaşıtlarıyla bir arada bulunması, sen ve babası ile örülü dünyadan çıkıp hayata adım atması, arkadaşlık kavramını öğrenmesi gerekiyor. Dış dünyayla iletişim kurabilmesi ve kendi yaşıtlarıyla beraber birey olduğunun farkında olabilmesi için anaokuluna gitmesi çok önemli.
Öz güven
Okul öncesi eğitim alan çocuklar kendi başına yemek yemeyi, dişlerini fırçalamayı, oyuncakları ile oynadıktan sonra onları yerine koymayı, saatinde uyumayı ve daha birçok öz bakım gerektiren davranışı öğrenirler. Bu da onlara öz güven kazandırır.
Paylaşmayı öğrenme
Yaşıtlarıyla beraber günlerini geçiren çocuğun, anaokulunda başkaları ile aynı masada oturma, okul öncesi etkinliklere katılma, oyuncak paylaşma gibi durumları çok daha kolay ve doğal bir şekilde içselleştirir.
Başkalarına saygı duyma
Sosyalleşmenin bir getirisi olarak anaokulunda çocuğun, diğer çocukların ve öğretmenlerinin fikirlerine/isteklerine saygı duymayı öğrenir. Hayatta sadece kendisinin olmadığını bilir, herkesin farklı öncelikleri ve ihtiyaçları olduğunu kavrar. Saygılı ve anlayışlı bir insan olma yolunda kocaman bir adım atmış olur.
Motor ve bilişsel becerilerin gelişmesi
Oyunlar ve kesme, yapıştırma, boyama gibi anaokulu etkinlikleri, çocuğunun motor gelişimine katkı sağlar.
Nesneleri eşleştirme, sınıflandırma, gözlem yapma, soyut düşünmeyi sağlayan etkinliklerle matematik becerileri gelişir.
Resimli kitapları okuma, çizim ve boyama yapma etkinlikleri ile erken yaşta okuma ve yazma becerisini geliştirir.
Dil gelişiminin desteklenmesi
Çocuğun kreşte kendini ifade edebilecek oyunlar oynayarak, şiir ve hikaye okuyup anlatarak dil gelişimini sağlıklı bir şekilde tamamlar. Dili yaşayarak, konuşarak, dinleyerek, etkileşimde bulunarak kullanma imkânına sahip olur.
Spor alışkanlığı kazanma
Çocuğunun enerjisini atmasını sağlayacak ve kas gelişimini destekleyecek spor etkinlikleri, aynı zamanda ona spor yapma alışkanlığını da erkenden kazandıracak.
Öğrenme alışkanlığı kazanma
Oyunlarla ve etkinliklerle öğrenme serüveni, çocuğunun ileri ki yaşları için çok sağlam bir temel oluşturur.
Öğrenme, yaşam boyu devam eden bir süreç. İlkokula kadar evde kendi başına oyun oynayan ve bilişsel/motor gelişimini destekleyecek aktivitelerle büyümemiş bir çocuk için öğrenme kavramı, yabancı ve zor bir kavram olacaktır, dikkat!
Konsantrasyon becerisi kazanma
Anaokulu bilmeceleri, oyunları ve etkinlikleri ile çocuğunun zihni her an canlı kalır, üreticiliği artar. Böylesi yoğun bir okul öncesi eğitim de çocuğuna dinleme, yönergeleri takip edebilme, görevleri tamamlama gibi beceriler olarak döner.
Düzenli yaşama uyum sağlama
Yemek, uyku, anaokuluna giriş ve çıkış saatleri, çocuğunun düzenli bir hayata uyum sağlamasını kolaylaştırır. Aynı zamanda arkadaşlarını düzenli olarak görür ve onlarla sürekli paylaşım içinde olur.
Gelişim sürecinin takip edilmesi
Çocuğunu anaokuluna gönderdiğinde sosyalleşme, konstantrasyon, öğrenme gibi konularda sorun yaşayıp yaşamadığını erkenden öğrenme imkanın olur. Örneğin çocuğun dikkat dağınıklığı yaşıyorsa ya da fazlasıyla içine kapanıksa bu sorunlar için erkenden önlem alabilirsin.
Her çocuk özeldir, illa belli yaşlarda belli becerilerin kazanılması gerek diye bir durum söz konusu değil. Elbette bu, kişisel farklılıklar olmadığı sürece. Bunun dışında çocuğunda gelişimsel bir gerilik olup olmadığının tespiti elbette çok önemli.
Mesela konuşma becerisi ele alındığında çocukların 13 aylıkken tek kelime konuşması, 18 aylıkken iki kelimelik cümle kurması beklenir. 6 aylık bir gecikme normal kabul edilir, bu süre geçtiği halde çocuğun konuşamıyorsa bir uzmanın yolunu tutmanın vakti geldi demektir. İşte bu durumların saptanması açısından çocuğunu anaokuluna göndermen çok faydalı.
Potansiyeli yüksek bir çocuğa anaokulunun faydaları nelerdir?
Çocuğun yaşının ilerisinde gelişime sahipse, zengin uyaranların bulunduğu bir ortama erkenden girmesi, gelişimini hızlandırmayı sağlar. Yeteneklerinin keşfedilip doğru alana yönlendirilmesi açısından da anaokulu, çocuğun için çok faydalı olur.
Kaynak: https://www.konyaoncuanaokulu.com/2018/11/12/kresin-cocuk-gelisimine-faydalari/
 
				Okul Öncesi Eğitimin Önemi
Okul öncesi dönem, çocuğumuzun dünyaya geldikten sonra ilkokula başlayacağı döneme kadar olan zamanı ifade eder.
Bu dönem çocuğun dünyayı keşfettiği, zaman zaman tadına baktığı (0-2 yaş arası), zaman zaman inatlaştığı (2-3 yaş arası), yemek yeme, uyuma, tuvalet eğitimi aldığı, beyin yapısı ve fonksiyonlarının gelişiminin üçte ikilik bölümünün tamamlandığı (0-4 yaş arası) ileri yaşamında hayatını derinden etkileyecek birçok alışkanlığı kazanacağı çok kritik bir dönemdir.

Çocuklar Bu Dönemde Herşeyi Ebeveynlerinden Öğrenmekte
Aslına baktığınızda bu konuların her biri kendi içerisinde ayrı bir önem arz etmektedir. Anne babalar olarak bu kritik dönemlerin ne kadar farkındayız ? Hangisi hakkında tam anlamıyla “doğru bilgi” sahibi miyiz? Gerçekten çocuğumuzu bu kritik dönemlerin farkında olarak mı yetiştiriyoruz? Yoksa daha çok “ailemizden nasıl gördüysek” öyle mi yetiştiriyoruz. Çocuğumuzu gözlemlediğimizde fark etmişizdir; çocuklar genelde söz dinlemezler. Çocuklarımız bizim söylediklerimizi çok fazla dinlemezler.
Ancak yaptıklarınızı, konuştuklarınızı, olaylar karşısındaki yaklaşımlarınızı eşinize veya çocuğunuza nasıl davrandığınızı harika bir şekilde takip edip taklit edip davranış olarak kazanabiliyorlar. Baba gibi tıraş olmaya çalışmaları, anne gibi makyaj yapmaya özenmeleri bize çok uzak olmasa gerek. Çocuklar adeta bir kamera gibi siz büyüklerini izleyip kaydedip sizin gibi konuşabiliyor sizin gibi davranabiliyorlar. O yüzden çocuğumuzun önündeki her davranışımıza her konuştuğumuza dikkat etmemiz gerekiyor. Çünkü izleniyorsunuz unutmayın!
Okul Öncesi Eğitim Alan Çocuklar Bir Adım Önde
Yapılan çalışmalar okul öncesi eğitimin önemini açıklıyor.
Kurum programı hakkında daha ayrıntılı bilgi için: https://www.konyaoncuanaokulu.com/programimiz/
https://www.konyaoncuanaokulu.com/2018/11/15/kreste-oyunla-egitim/
https://www.konyaoncuanaokulu.com/2018/11/12/kresin-cocuk-gelisimine-faydalari/
faydalanabilirsiniz.
 
				Dikkat Eksikliği Tedavisi
Yetişkinlerde veya çocuklarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite belirtileri bebeklik döneminden itibaren gözlemlenebileceği gibi genellikle okul çağında açığa çıkar.
Bunun sebebi, çocuklarda dikkat eksikliğinin öğrenme güçlüğüne sebep olmasıdır.
DİKKAT EKSİKLİĞİ TEDAVİ YÖNTEMLERİ

İLAÇSIZ DİKKAT EKSİKLİĞİ TEDAVİSİ
İlaçsız dikkat bozukluğu tedavisi için en etkili yöntem düzenli egzersiz yapmaktır. Bu egzersizlerin büyük bir bölümünü beyin egzersizleri; küçük bir kısmını ise fiziksel egzersizler oluşturur. Yani, dikkat eksikliğine ilaçsız çözüm konusunu iki başlık altında inceleyebiliriz.
1. Beyin Egzersizlerinin Dikkat Bozukluğu Tedavisinde Kullanılması
Beyni tembelleştirip çeşitli fonksiyonlarında (örneğin; dikkat ve konsantrasyon) kayıplar yaşamamak için fiziksel egzersizler gibi beyin egzersizlerine de ihtiyaç vardır. Gündelik yaşantımızda beynimizi kullanıyoruz ve mecburen yaptığımız bu davranışın egzersiz niteliği var fakat DEHB problemi ile savaşıyorsak beyin egzersizleri konusunda daha bilinçli ve seçici olmamız gerekmektedir. Çeşitli bilmeceler, bulmacalar ve oyunlar dikkat eksikliği tedavisinde etkin rol oynar.
Fiziksel egzersizler kalp ritmini hızlandırdığı için beyne giden kan akışı da hızlanır. Dolayısıyla beyne daha çok oksijen taşınmış olur. Fiziksel egzersizlerde hormon salgılanması daha sağlıklı olur ve buna bağlı olarak beyin hücrelerinin büyüyüp gelişmesi desteklenmiş olur. Dolayısıyla çeşitli spor faaliyetlerinin dikkat bozukluğu tedavisinde ilaçsız yöntemlerden biri olduğunu söyleyebiliriz. Hiperaktif tedavisi için de çeşitli spor faaliyetlerine katılım tavsiye edilir çünkü hiperaktif çocukların tedavisi için vücut enerjisinin doğru yönde kullandırılması etkili olacaktır.
Yüzme, fitness, tenis, basketbol, futbol, dans ve benzeri etkinlikler tercih edilebilir. Hem yetişkinler, hem de çocuklar bu tür spor-sanat etkinlikleriyle dikkat düzeyini artırabilir; daha zinde bir beyne sahip olabilirler. Aynı zamanda beden sağlığına da katkı sağlanmış olur.
İLAÇLI DİKKAT EKSİKLİĞİ TEDAVİSİ
Dikkat eksikliği tedavisinde kullanılan ilaçların bir kısmı santral sinir sistemine etki eden sentetik uyarıcılardan oluşur. Tedavi sürecinde dikkat eksikliği ilacı ortalama 1 yıl kullanılarak sonuç alınabileceği gibi uzun yıllar ilaç kullanımı da gerekebilir. Dikkat eksikliğinde kullanılan ilaçlar sadece çocuklar için değil; yetişkinler için de reçete edilebiliyor.
DEHB İLAÇLARININ YAN ETKİLERİ
Dikkat eksikliğinde kullanılan ilaçlar, dikkat eksikliği tedavisi için etkili ancak yan etkilerini de beraberinde getiren tedavi edicilerdir. Zorunlu olmadıkça dikkat eksikliği ilacı veya hiperaktivite ilaçları kullanımı tavsiye edilmez çünkü:
Şeklinde yan etkiler gözlemlenmektedir. Çocuklarda dikkat eksikliği tedavisinde ilaç kullanımı aileleri endişelendirmektedir. Çünkü az önce bahsettiğimiz yan etkiler arasında bir çocuk için son derece önemli olan uyku ve beslenme alışkanlıklarında bozulmalar katlanılması en zor aksaklıklardır. Bu tür yan etkilerden korunmak isteyen aileler alternatif tıbba yönlenebiliyor.
Oysa ki dikkat eksikliği bitkisel tedavi ile üstesinden gelinecek genel problemlerden değildir çünkü birçok kez bilişsel terapi de gerektirebilmektedir. Dikkat eksikliği bitkisel tedavi yöntemleri en iyi ihtimalle yardımcı unsur olabilir. Zaten doktorunuz da tüketmeniz gereken besinler konusunda tavsiyelerini paylaşacaktır.
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu ile ilgili bilgileri https://www.konyaoncuanaokulu.com/2019/06/11/dikkat-eksikligi-ve-hiperaktivite-bozuklugu/ daha ayrıntılı öğrenebilirsiniz.
KAYNAK: https://www.mentalup.net/blog/ilacli-ve-ilacsiz-dikkat-eksikligi-tedavisi
https://www.youtube.com/watch?time_continue=90&v=Zeg_zVeVsyw
 
				DEHB (DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU) NEDİR?
Aşırı hareketlilik, dikkat ve konsantrasyon bozukluğu, dürtüsellik (impulsivite) şeklinde açığa çıkan psikiyatrik sorunlardan biridir. DEHB, kişiyi ömür boyu takip edebilecek bir hastalık olduğu gibi çocuklarda daha sık gözlemlenir ve yaş ilerledikçe -genellikle- belirtilerini kaybeder. Çocuk yaşlarda başlayan dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu çocuğun ömür boyu yaşam kalitesini etkileyebilecek güçte bir problemdir ve muhakkak teşhis/tedavi edilmesi gerekmektedir. Aynı zamanda özgül öğrenme güçlüğü (ÖÖG)’nün bir alt tipidir. ÖÖG olarak bilinen 3 ana güçlük; disleksi, diskalkuli ve disrafi genellikle dikkat eksikliği ile birlikte gözlemlenir. Şimdi, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu türlerini inceleyelim:

DEHB BELİRTİLERİ
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan çocuklar bazı davranışlarıyla gözetmenlere ipucu verirler. Örnek: çocuğunuzun sizi dinliyormuş gibi görünüp aslında dinlemediğini, sürekli başka hayallere daldığını gözlemliyor olmak dikkat eksikliği belirtilerinden biri olabilir. Bir oyunu veya faaliyeti tamamlamadan diğerine geçmek ve bunu sürekli tekrarlıyor olmak da dikkat eksikliği belirtileri arasında yer alır.
DEHB bazen de aşırı hareketlilik şeklinde kendini gösterir. Bu yüzden dikkat eksikliği belirtileriyle, hiperaktivite belirtilerini ayrı ayrı incelemekte fayda var.
DİKKAT EKSİKLİĞİ BELİRTİLERİ
Şeklinde görülen davranışlar dikkat eksikliği belirtileri olarak değerlendirilebilir.
HİPERAKTİVİTE BELİRTİLERİ
Hiperaktif nedir? Aşırı hareketlilik ve dikkatsizlik gibi öğrenmeyi etkileyecek güçte sorunlar yaşayan çocuklara hiperaktif denir.
Şeklinde görülen davranışlar hiperaktivite belirtileri olarak değerlendirilebilir.
DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU – DEHB TEDAVİSİ
Yukarıda bahsetmiş olduğumuz gibi dikkat eksikliğinin sebepleri, tedavi öncesinde tek tek incelenmelidir. Çocuk neden hiperaktif veya neden dikkat bozukluğu var? Bunu tespit etmek için çeşitli nörolojik testler ve nöropsikiyatrik testler mevcuttur. Uzman doktorunuz sizi bu konuda yönlendirecek ve gerekli testlerin ilgili uzmanlarca yapılmasını sağlayacaktır. Bu testler sayesinde “dikkat eksikliği neden olur?” sorusuna yanıt verilir. Algısal mı, yorumsal mı, içgüdüsel mi yoksa motor alanında bir eksiklik mi var? Bozukluk derecesi nedir ve ilaç kullanımına gerek var mı? Hangi ilaçlar reçete edilmeli? Tamamı yanıt bulur. Akabinde dikkat eksikliği tedavisi başlar. Çeşitli dikkat eksikliği ilaçları uygulanabilir veya Dikkat Güçlendirme Uygulaması gibi basit çözümler kullanılabilir.
DİKKAT EKSİKLİĞİNE NE İYİ GELİR?
İlaçlı tedavi dışında alternatiflerinizi merak ediyorsanız dikkat egzersizlerinden bahsedebiliriz. Dikkat Egzersizleri, dikkat ve konsantrasyon oyunları ile çocuğunuzun beynini zinde tutarak, dikkat gelişimi sağlar.
Oyun şeklinde tasarlanmış dikkat ve konsantrasyon egzersizleri sayesinde çocuğunuza ısrar etmek zorunda kalmadan dikkatini güçlendirebilirsiniz. Çocuğunuz tablet, telefon veya bilgisayar ile oyun oynadığını düşünürken aslında dikkat ve konsantrasyon egzersizleri ile meşgul olur. Hem eğlenir hem gelişir.
DİKKAT EKSİKLİĞİ NEDEN OLUR?
Dokunma, koklama, tatma, işitme ve görme olmak üzere 5 duyu organından herhangi birinde yetersizlik (sağlıklı çalışmama) durumu olursa dikkat eksikliğine sebep olabilmektedir. Bununla birlikte;
gibi organizmaya bağlı sebeplerden kaynaklanabilir. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tedavisi çok yönlü bir inceleme gerektirir. Yukarıda saydığımız sebeplere ek olarak;
dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna sebebiyet verebilmektedir. Çocuk yaşlarda yeterince dikkat egzersizi yapmamış olmak veya dikkat geliştirici faaliyetlerde çok fazla bulunmamak, ilerleyen yaşlarda konsantrasyon yeteneğimizi köreltebilir. Beyin, az kullanılan alanlarda tembelleşebiliyor. Bu bir hastalık olmamakla birlikte, yaşıtlarımıza oranla odaklanma sorununu daha fazla hissetmemize neden olabiliyor. Dolayısıyla, erken yaşta oyun, kitap, spor ve benzeri etkinliklerle bol bol beyin egzersizi yapmak, dikkate dayalı bozuklukların önüne geçmek için önemlidir.
DEHB TÜRLERİ
Kombine DEHB, dikkatsiz DEHB, hiperaktif/dürtücü DEHB olmak üzere 3 farklı dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu vardır.
KAYNAK: https://www.mentalup.net/blog/dikkat-eksikligi-hiperaktivite-bozuklugu-(dehb)
 
				ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ
ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ NEDİR?
Öğrenme güçlüğü; dinleme, konuşma, okuma, yazma, mantık yürütme, problem çözme ya da matematik alanındaki yeteneklerin kullanımında zorluk yaşanmasıdır. Aynı zamanda, kişinin bilgiyi depolaması, işlemlemesi ve üretmesi konusunda da zorluk yaşamasına neden olmaktadır. Çocuklarda daha sık gözlemlenmesiyle birlikte öğrenme güçlüğüne yetişkinlerde de rastlanmaktadır. Kişinin öğrenme güçlüğüne sahip olup olmadığı bazı durumlarda fark edilmeyebilir ve kişi bununla hayatını sürdürebilir.

ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ BELİRTİLERİ NELERDİR?
ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ NEDEN OLUR?
Öğrenme güçlüğünün nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte araştırmalar beyin yapısındaki işlevsel farklılar ile ilişkili olduğuna işaret etmektedir.
Bu farklılıklar doğuştan gelir ve kalıtımsaldır. Anne – babada benzer bir öykü varsa ya da kardeşlerden bir tanesinde öğrenme güçlüğüne rastlandıysa diğer çocukta da görülme ihtimali artmaktadır.
Bazı durumlarda, doğum öncesi ya da sonrasında yaşanan bir sorun da (hamilelik sırasında alkol kullanımı, oksijen azlığı, prematüre ya da düşük kiloda doğum gibi) öğrenme güçlüğüne etken olabilmektedir.
Ekonomik zorluklar, çevresel faktörler ya da kültürel farklılıkların öğrenme güçlüğüne neden olmadığı unutulmamalıdır.
ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ TANISI NASIL KOYULUR?
Bir uzman tarafından çocuğun doğum öyküsü, gelişimsel özellikleri, okul performansı ve ailenin sosyo-kültürel özellikleri göz önünde bulundurularak klinik değerlendirme yapılır. Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından yayınlanan ve tanı koyma ölçütlerinin belirlenmesi için bir kaynak olan DSM 5’te Özgül Öğrenme Bozukluğu adı altında bulunur. Tanı kriterlerine göre, aşağıdaki belirtilerden en az birinin varlığı ile belirli, öğrenme ve okul becerilerini kullanma güçlüklerinin gerekli girişimlerde bulunulmuş olmasına rağmen en az 6 aydır sürüyor olması gerekmektedir;
Özgül Öğrenme Güçlüğü; okuma bozukluğu ile giden (disleksi), matematik bozukluğu ile giden (diskalkuli) ve yazılı anlatım bozukluğu ile giden (disgrafi) olarak üç alt tipe ayrılır. Alt tipler birlikte ya da ayrı ayrı görülebilir.
ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ NASIL AŞILIR?
Öğrenme güçlüğünün bir zekâ sorunu, bir hastalık değil, ‘farklılık’ tır. Çözüm için;
AİLELERE TAVSİYELER
KAYNAKLAR:
 
				Konuşma ve Dil Gelişimi Bozuklukları
Dil ve konuşma birbirinden farklıdır. Dil, insanların birbirleriyle duygu ve düşüncelerini paylaşmak amacıyla kullandığı ortak kurallar sistemidir. Bir dil, yalnızca konuşma dilini akla getirmemelidir; yazı ve işaret kullanımı da bir dildir. Konuşma ise bu duygu ve düşünceleri içeren kuralların gerekli organlar yardımıyla fiziksel olarak üretildiği sistemdir.
Bir çocuk duygu ve düşüncelerini aktarmak için gerekli dilbilgisine sahip olabilir fakat konuşma organları (dil, dudak vb.) işlevini gerektiği şekilde yerine getiremediğinden konuşamayabilir. Diğer yandan, başka bir çocuk konuşma organları işlevini kusursuz yerine getirdiği halde dil gelişimindeki bir aksaklık nedeniyle konuşamayabilir, ya da her ikisi de aynı anda görülebilir.

Yukarıda verilen iki örnek de bir iletişim sorunudur fakat birincisi yalnızca konuşma sorunu bulunurken ikincinin hem dil hem de konuşma sorunu bulunmaktadır.
Bir çocuk eğer başkalarının söylediklerini anlamakta (alıcı dil) veya duygularını, düşüncelerini yeterli düzeyde sözel olarak aktarmakta (ifade edici dil) güçlük yaşıyorsa o zaman bu bir dil bozukluğudur.
Diğer yandan eğer bir çocuk konuşma seslerini doğru veya akıcı bir şekilde üretmekte zorluk yaşıyorsa o zaman bu bir konuşma bozukluğudur.
Dil ve konuşma sorunları çocuklarda birbirinden ayrı olarak veya birlikte de görülebilmektedir.
Normal Dil ve Konuşma Gelişimi
Bir zamanlar bilim adamları ve anne-babalar, çocuğun dil ve konuşmayı öğrenme sürecinin ilk on ile on sekizinci aylarda, yani, ilk sözcüklerin üretildiği zaman başladığını düşünüyorlardı. Araştırmacılar yapılan çalışmalarla bu sürecin başlangıcının aslında çok daha erken olduğunu ortaya koymuşlardır.
Bebeğin işitme sistemi, hamileliğin son üç ayında iyice gelişmektedir ve ana rahminde pek çok sesi duymaya başlar. Bebek kendi anadiline ait vurgularla ve amniyo sıvısı yoluyla kendisine ulaşan annesinin sesiyle de çok ilgilidir. Bu şekilde, konuşma ritimleri, doğduğunda çocuğun beynine yerleşmiş olur.
Doğumdan sonra bebekler konuşmalarını sağlayacak organları henüz zihinsel ya da fiziksel olarak denetleyemese de, çoğu zamanlarını annelerinin sesini dinleyerek geçirir ve dil ile ilgili her türlü bilgiyi kaydederler. Aslında bebekler ilk sözcüklerini söylemeden çok önce farklı istekler için farklı ağlama tonları, gülme ve agulama gibi pek çok iletişim yolunu kullanabilmektedirler. Bebeğinizle ilk iletişim onun dili anlaması veya kullanmasından çok önce başlar. Bebeğiniz, beslenme ya da alt değiştirme sırasında sesinize tekme atarak ya da agulayarak tepki verir. Olumlu duygularını size gülümseyerek olumsuzları ise ağlayarak anlatır. İlk anlamlı sözcüklerini üretirken bile karşıdaki kişinin anlaması için el işaretleriyle bunlara eşlik eder. Anne babalar ise bu tepkileri kısa sürede çözümleyerek bunlara yanıt verir ve böylece iletişimi zenginleştirir.
Agulamak, gülmek ve anlamsız sesler çıkarmak bebeklerin ilk konuşma girişimleridir. İlk yaşlarının sonlarına doğru anlamlı konuşma benzeri sesler çıkarırlar. İlk anlamlı sözcükler onikinci aydan sonra üretilmeye başlar. Bu noktada bireysel farklılıklar olabilmektedir: bazı bebekler anlamlı sesler çıkarmak için sürekli çabalarken bazıları buna hazır olana kadar bekleyebilirler. Onsekizinci aydan sonra bebeklerin yeni sözcük öğrenme süreçleri oldukça hızlanır ve bir haftada bile büyük değişimler görülebilir. Bu dönem çocukların sözcük dağarcıklarının hızlıca geliştiği dönemdir fakat bir dili öğrenmek tek tek kelimeleri üretmekten fazlasını gerektirir. Sözcükleri birleştirerek, yerlerini değiştirerek belirli hece veya sesler ekleyerek vb. kuralları kullanarak farklı anlamlar üretebilmek gerekir, bu dilbilgisidir.
Çocuklar 2 yaşından önce dilbilgisini sözcüklerle birlikte jest-mimik gibi işaretleri kullanarak gerçekleştirmektedir. 2 yaş civarı çocuklar sözcükleri birleştirerek farklı anlamlar oluşturmak için işaretleri azaltarak dilbilgisel kurallardan faydalanmaya başlarlar. 2.5 yaşından sonra sözcük dağarcıkları hızla gelişmekte, ürettikleri cümleler anlamsal ve dilbilgisel açıdan zenginleşmektedir. 4-5 yaşına gelindiğinde artık çocuklar bir yetişkine isteklerini, ihtiyaçlarını, ilgilerini uzun ve karmaşık cümlelerle zorlanmadan ifade edebilmekte ve çevresinde duyduğu şeylerin çoğunu rahatlıkla anlayabilmektedir.
Çocuğumun yaşadığı geçici bir gecikme mi, yoksa bir bozukluk mu?
Çocuklar bazı becerilerde yaşıtlarına göre geri kalabilir; bunu kısa sürede toparlayabilir, hatta, daha da iyi olabilirler. Bir çocukta yürüme, yemek yeme, tuvaletini karşılama gibi becerileri normal gelişirken konuşması gecikebilir. Tüm çocukların genel kabul görmüş aynı veya benzer gelişim aşamaları vardır; bunun yanında, bazı çocukların kendine özgü bir gelişim zamanlaması olabilir ve konuşmaya yaşıtlarından biraz erken veya geç başlayabilir. Ebeveynler oldukça iyi gözlemcidirler, çocuklarının davranışlarını oldukça dikkatli şekilde gözlemlemektedirler. Aynı zamanda ebeveynler çevrelerinde normal gelişim gösteren diğer çocukların gelişimleri hakkında da fikir sahibidirler. İşte ebeveynler çocuklarında herhangi bir şeyden şüphelendiklerinde çocuklarının performansını diğer çocuklarla karşılaştırırlar ve çoğunlukla doğru zamanda bir şeylerin yolunda gitmediğinin de farkına varırlar ve doğal olarak endişelenirler ve önce en yakınlarına daha sonra en yakınlarındaki uzmana danışarak aydınlanmak isterler: Çocuğum hala konuşmuyor. Çocuğum kendini farklı şekilde ifade ediyor. Çocuğumun söyledikleri kolaylıkla anlaşılmıyor.
Aileler ya da bu konuda uzman olmayan tarafından ayrımına varılması güç nokta çocuğun konuşmasının gecikmiş mi yoksa bir dil veya konuşma bozukluğu mu olduğu ve bunlardan öte bu sorunu kendi başına aşıp aşamayacağıdır.
Dil ve konuşma bozuklukları çocuk doktorlarının, psikologların ve çocuk gelişimcilerinin uzman oldukları ve uzman olmaları gereken bir konu değildir. Doktorunuz, çocuk psikoloğu veya okul öncesi öğretmeniniz çocuğunuzun fiziksel gelişiminin normal olduğunu, işittiğini ve “baba, anne” gibi kelimeleri çıkartabildiğini, dolayısıyla, bir uzmana görünmeden 3 hatta 4 yaşına kadar beklemenizi tavsiye edebilir. Yine farklı mesleklerden uzmanlar birçok çocuğun 2 yaşında konuşamayıp 3 yaşında akıcı bir şekilde konuşmaya başladığını bilirler ve bu nedenle gerçek bir sorun olduğunu görene kadar ailelerin endişeye kapılmamalarını isteyebilirler. Bu düşünce biçimi ailelerin de “bekleyip görelim” tarzı bir yaklaşım sergilemelerine ve bu ailelerden çocukları yaşıtlarıyla aynı gelişimi yakalayanların da benzer bir yaklaşımı kulaktan kulağa teskin edici bir tür halk inanışı şekline getirmelerine sebep olmaktadır:
“Konuşur daha bekleyin”
”Amcası/dayısı/teyzesi/kardeşi vb. de geç konuşmuştu”
”Einstein da zaten okula başlarken konuşmuş”
Evet, (kanıtlanamamakla birlikte) Albert Einstein ve diğer bahsedilen bireyler geç konuşmuş olabilir hatta bunlardan sorunu kendi başına aşmış olanlar da olabilir. Çevrenize biraz daha dikkatli şekilde baktığınızda 5-6 yaşına gelmiş hatta okul çağında hala dil ve konuşma problemine sahip pek çok çocuk olduğunu fark edeceksiniz. Bu çocukların da bir zamanlar konuşmasının gecikmiş olduğu düşünüldüğünde, o halde bu 5-6 yaşına gelmiş veya okul çağında hala yaşıtları gibi konuşamayan veya farklı şekilde iletişim kuran çocuklar ya da başka deyişle küçük Einstein’lar ne olacak?
Gerçek şudur ki, dünyanın birçok ülkesinde yapılan çalışmalarda okul öncesi ve okul çağındaki çocukların neredeyse % 10’undan fazlası dil ve konuşma bozukluğuna sahiptir. Basit bir ifadele, bu çevrenizdeki her 10 çocuktan birisi demektir. Yani doktorunuzun veya çevrenizin örnek gösterdiği geç konuşan abi, abla, amca, teyze, komşu çocuğu v.b.’den birçoğu dil ve konuşma sorunundan muzdariptir. Bilinen bir diğer gerçek de konuşması gecikmiş çocukların birçoğunun bunu dil ve/veya konuşma bozukluğu olarak okul çağına ve yaşamlarının daha sonraki dönemlerine kadar devam ettirdikleridir.
Arabanız bozulduğunda tamircinin “bekleyip görelim”, ”komşunun arabası da geç çalışmıştı” gibi teskinleriyle alınan risk cebinizden biraz fazla para çıkmasına veya en fazla arabanızı kaybetmenize yol açabilir. Peki ya konu çocuğunuz olunca? Burada alacağınız riskler çocuğun yaşamının sonraki dönemlerinde sosyal, psikolojik ve davranışsal problemler ile öğrenme güçlüğü gibi ilerledikçe geriye çevirmesi zorlaşan sorunlara yol açabilmektedir. Yani eğer çocuğunuzun iletişiminde bir gecikmeden, bozukluktan ya da farklılıktan şüpheleniyorsanız bunu bir dil ve konuşma bozuklukları uzmanının değerlendirmesini ve gerekiyorsa eğitim görmesini sağlamak çok önemlidir.
Dil gecikmesine veya bozukluğuna etki edebilecek bazı riskler
Dil gelişimi geriliğine veya bozukluğuna yol açabilecek birçok faktör bulunmaktadır.
Genetik:
Dil bozukluğu olan anne, baba veya kardeşe sahip çocukların dil bozukluğu için diğer çocuklardan daha fazla risk taşıdığı yapılan çalışmalarda açık bir şekilde ortaya koyulmuştur. Bu tür bir genetik riskin varlığı üzerinde şu an yapılabilecek fazla bir şey yoktur fakat aileler çocuğun bundan asgari seviyede etkilenmesi için erken dönemden itibaren bu durumun farkında olup çocuğun iletişim becerilerini geliştirmeye yönelik çalışmalıdır.
Ebeveyn Etkisi
Bazı araştırmacılar çocuklarla iletişim kurma biçimimizi de dil gelişimiyle ilişkilendirmektedir. Yapılan çalışmalarda çocuklarıyla sık oyun oynayan ve oynarken onlarla konuşan, çocuklarına kitap okuyan, çevrelerinde ilgilendikleri, işaretle gösterdikleri şeyler hakkında çocuklarıyla konuşan ve çocuklarıyla daha yalın ve sade bir dil kullanmayı tercih eden ebeveynlerin çocuklarının dil gelişimlerinin daha iyi durumda olduğu aktarılmıştır.
İşitme Kaybı
İşitme kaybı olan çocuklar sözel dili anlamak ve kendisini sözel olarak ifade etmek konusunda yaşanacak problemler açısından büyük bir risk taşımaktadır. Eğer bu durum erken fark edilip müdahale edilmezse çocuk iletişim problemi, öğrenme güçlüğü, kendisini sosyal olarak soyutlama gibi birtakım problemlerle karşılaşacaktır. Yapılan çalışmalarda erken tanı ve müdahale alan işitme kaybı olan çocukların ilerleyen dönemlerde yaşıtlarıyla aralarındaki farkı kapatabildiği ortaya koyulmuştur.
Bilişsel, Nörolojik veya Gelişimsel Bir Bozukluk
Bilişsel bozukluğa, nörolojik problemlerine (hidrosefali, strok, havale gibi) ve otizm spektrumu bozukluklarına (otizm, yaygın gelişimsel bozukluk) sahip çocuklarda medikal, gelişimsel ve davranışsal birçok problemin yanında dil ve konuşma becerilerinde de sıkıntı görülmektedir. Bazı durumlarda çocuğun geç konuşması sadece konuşma probleminden öte yukarıda sayılan bozuklukların ön belirtisi olabilmektedir. Aileler ve uzmanların bunu dikkate alması ve zamanında yönlendirmesi önemlidir. 18 aylık olan, diğer çocuklarla oynamak istemeyen ve kendini ifade etmekte güçlük yaşayan bir çocuğun dil ve konuşma problemi olabilir ama aynı zamanda bunlar otizmin belirtileri de olabilir. Konuşması geciken bir çocuk için tüm ailelerin en kötü senaryoyu düşünmek gibi bir davranış içerisine girmemeleri gerekir. Fakat problemin erken fark edilmesi önemlidir. Bu tür bir durum çıkması durumunda bile erken bir tanı ve müdahale problemin çözümünde daha hızlı yol alınmasını sağlayacaktır.
Hangi durumlarda şüphelenmeliyim?
Özellikle 18-30 ay arası dönemde olan, normal zekâya sahip ama gecikmiş konuşması olan çocuklarda dil gelişimi probleminin belirli durumlarda devam edebileceğine ilişkin ortak görüşler bulunmaktadır. Bu durumlara aşağıda yer verilmiştir:
Dili anlama
Dili anlamak genellikle dili kullanma ve ifade etmekten önce gelişmektedir. Yapılan bazı çalışmalarda 24-30 ay arası dönemde ifade etme becerileri gecikmiş olan çocukların bir yıl izlendikten sonra yapılan değerlendirmelerinde o dönemde sözel dili anlaması yaşıtlarına uygun bulunan çocukların ifade etme becerilerinde yaşıtlarını yakaladığı fakat diğerlerinin dil problemlerinin devam ettiği ortaya koyulmuştur. Bu sonuçlar, erken dönemde sözel ifadeleri anlamakta güçlük çeken çocukların dil bozukluğu için daha fazla risk altında olduğunu göstermektedir.
Jestleri kullanmak
Yapılan bir çalışmada geç konuşan çocuktaki jest veya el/kol işareti kullanımı sayısının daha sonraki dönemde sözel dil becerilerinin kestirilmesini sağladığı bulunmuştur. Buna göre farklı iletişim amaçları için birçok sayıda jest kullanan geç konuşan çocukların normal akranlarını yakalama şansı jesti daha seyrek kullananlara göre daha yüksektir.
Tanılanma yaşı:
Yapılan birçok çalışmadan çıkarılan ortak sonuç; çocuğun dil ve konuşma problem ne kadar geç tanılanırsa çocuk o kadar yavaş gelişim gösterir. Buradan şu sonuç çıkabilir bu çocukların konuşması da er ya da geç açılacaktır fakat araştırmacılar böyle olmadığını ve yaşanan dil gelişimi probleminin düşünülenden daha karmaşık ve ciddi bir durum olabileceğine işaret etmişlerdir. Yani bir çocuk belirli bir yaş döneminde (örneğin 24-30 ay arası) yaşıtları hızlı bir gelişim gösterirken yavaş bir gelişim gösteriyorsa bu çocuk aradaki farkı kapatamadıkça dil problemi daha da büyüyüp, eşlik edecek sosyal ve psikolojik problemlerle daha karmaşık bir hal alabilecektir.
Ürettiği sözcükler veya cümleler:
Çocuğun sahip olduğu sözcük sayısı da ileriki dil gelişimi için bir yordayıcı olabilmektedir. Örneğin 2 yaşında 50’den az anlamlı sözcüğe sahip çocuklar dil bozukluğu için bir risk taşımaktadır. Yalnızca sayısı değil aynı zamanda kullandığı sözcüklerin tipi de önemli bir faktördür. Yapılan çalışmalarda dil ve konuşma bozukluğuna sahip çocukların kullandığı eylem sözcüklerinin çok az çeşitlilik gösterdiği aktarılmıştır. Diğer bir bulgu da kullandıkları eylemlerin genellikle al, ver, gel, ye, iç gibi çok yaygın ve basit olanlar olduğudur.
Sosyal beceriler:
Okul öncesi çağdaki dil ve konuşma bozukluğuna sahip çocukların kreş veya anaokulunda sınıf arkadaşlarından daha çok öğretmenlerle konuşmayı seçtiği uzmanlar tarafından aktarılmaktadır. Yapılan birçok çalışmada dil gelişimi olan çocukların bu probleme ek olarak sosyal becerilerinde de gerilik görülmüştür. Bu çocuklar yaşıtlarıyla paylaşma ve oyun becerileri açısından sıkıntı yaşamaktadır ve oyuncaklarla diğer çocukların aksine alışılmadık şekilde oynayabildikleri görülmektedir.
Bu etmenler uzun dönemde etkisini gösterebilecek dil bozukluğu için bir işaret olabilir fakat bu çalışmaların bulguları her zaman bunun öyle olacağı anlamına gelmez. Örneğin yapılan bir çalışmada 25-26 aylık bir çocuğun söylenilenleri anlaması oldukça kötüyken 10 ay sonra ifade etme becerileri yaşıtlarını yakalamıştır. Diğer yandan tersi de görülebilmektedir. Bu çalışmalarda vurgulanmak istenen bu tür özellikler taşıyan çocukların illa böyle olacağı değil yalnızca bir dil problemi için risk taşıdığıdır.
Aileler ne yapmalı?
Aileler uzman olmayan diğerlerinin söylediklerini dinleyerek veya rahat bir şekilde çocuklarının her halükarda konuşma açısından yaşıtlarını yakalayacaklarını tahmin ederek vakit geçirmemelidir. Eğer çocuğunuzun dil veya konuşma gelişimi konusunda şüpheleniyorsanız bir dil ve konuşma bozuklukları uzmanına başvurunuz. Dil ve konuşma terapisti çocuğun sözel dili anlamasını ve ifade etmesini testler yardımıyla ölçecek, çocuğun çevresiyle iletişimini doğal ortamda değerlendirecek, gelişimi etkileyebilecek faktörleri belirleyerek aileye bundan sonra ne yapmaları konusunda danışmanlık hizmeti verecektir.
Neden bir uzmana danışmalıyım?
Basit bir şey için bile beklemek zahmetli bir süreçken çocuğun konuşup konuşamayacağı için bekleyip görmek daha zor ve sıkıntılı bir süreçtir. Hele ki sorunun daha erken dönemde fark edildiğinde daha kolay ve hızlı şekilde çözülebileceğini bilmek aileler için kötü bir histir.
Eğer çocuğunuz yalnızca basit bir gecikmeye sahipse bile kulaktan dolma bilgilere inanmak yerine uzman bir terapiste başvurmalısınız. Dil ve konuşma terapisti çocuğunuzun dil ve konuşma becerilerinin kapsamlı şekilde değerlendirecek ve sonucunda sizi evinize “bekleyip görelim” den öte çocuğunuzun iletişim becerilerini güçlendirebileceğiniz birçok fikirle uğurlayacaktır veya belirli aralıklarla kontrol etmek isteyecektir.
İlk Görüşme Öncesinde Ne Yapmalıyım?
Çocuğun dil ve/veya konuşma problemini tüm boyutlarıyla anlayabilmek için dil ve konuşma terapisti ilk değerlendirmede çocuğun medikal, sosyal ve gelişimsel öyküsüne de ihtiyaç duyacaktır. Bu nedenle yapılacak bir değerlendirme öncesi daha önce yapılan muayene ve değerlendirmelere dair raporların yanınızda bulundurulması önemlidir.
http://www.dkbud.org/ sitesini kullanarak size en yakın dil ve konuşma terapistine ulaşabilirsiniz.
Dil ve Konuşma Gelişimi Konusunda Yaygın Olarak Bilinen Yanlış İnanışlar
Her zaman dil ve konuşma problemine neden olan şeyi bilmek zordur. Fakat neyin neden olmadığına dair bilinen bazı gerçekler vardır:
Yapılan çalışmalar okul öncesi dönemdeki erkek çocukların dil gelişimlerinin kız çocuklarından daha yavaş olabildiğini gösterirken bu farkın yalnızca bir ya da iki ay olduğu vurgulanmaktadır. Bu çocuğun önemli ölçüde dil ve konuşma gecikmesi veya bozukluğu tanısı alabilmesi için daha büyük bir fark olması beklenir. Örneğin 2 yaşında bir çocuğun 1 buçuk yaş dönemi özellikleri göstermesi gibi. Yine de, erkek çocuklarda dil ve konuşma bozukluğuna daha sık rastlandığı da bilinmektedir bu nedenle en ufak bir şüphe dikkate alınıp takip edilmelidir.
İsteklerini karşılayabilmek için konuşmak çocuk için en geçerli ve etkin yoldur. Eğer çocuk bunu yapabilseydi, yapardı. Yine de bu davranış çocuğun zaten geciken konuşmasına olumlu bir katkıda bulunmamaktadır. İdeali çocuğun isteklerini ve ihtiyaçlarını sözel olarak karşılayabilmesini kolaylaştırmak ve buna katkıda bulunmaktır.
Yalnızca konuşması geri veya bozuk kimselerle değil, çocuklar markette, kreşte veya parkta konuşması düzgün olan birçok kimseyle de etkileşir. Çocuk bunların arasından yalnızca konuşması düzgün olmayan kişiyi model olarak almayacaktır.
Hiçbir çocuk sırf inatçılıktan konuşmamayı veya anlaşılmadığı için hırçınlaşmayı, kendini yerlere atmayı, çevresine zarar vermeyi ya da çevresinin tüm baskısına rağmen sözcük veya cümlelerle iletişim kurmak yerine göstererek işaretlerle iletişim kurmayı seçmez. Bunu konuşmamasının nedeni olarak değil konuşamamasının da etkilediği bir durum olarak değerlendirmek gerekir.
Bazı durumlarda ailelere dil bağı operasyonu yaptırmaları tavsiye edilse de dil bağı konuşmayı muhakkak etkileyecektir diye bir durum söz konusu değildir. Çocuğun dil hareketleri, dilini yeterli bir şekilde kullanmadığından veya başka bir sorundan ötürü de sınırlı olabilir. Bu konuda bir dil ve konuşma terapistine başvurarak çocuğun dil hareketlerinin ve konuşma gelişiminin değerlendirilip varsa dil bağının konuşmayı etkileyip etkilemediği veya ne kadar etkilediğiyle ilgili bilgi alınması ve bundan sonra operasyona karar verilmesi önemlidir.
Ayrıca şu önerilerden de kaçınmak önemlidir:
Evet, çocuklardan bazısı sorununu aşacak ve bazısı aşamayacak. Çocuğunuzun hangi düzeyi gerçekleştireceğini bilemezsiniz.
Küçük yaş grubunda bir değerlendirme yapmak zordur fakat sadece test, resim, kitaptan oluşan bir değerlendirme beklememek gerekir. Çocuğun işitmesi değerlendirilebilir. Bunun yanında sözel dili anlamasının nasıl olduğu, nasıl oyun oynadığı, diğer çocuk veya yetişkinlerle nasıl iletişim kurduğu değerlendirilerek gerekli öneriler verilebilir.
Çocuk kendisini sözel olarak ifade etmiyor olabilir fakat sözel dili anlaması ve konuşma öncesi sözel olmayan iletişim becerileri değerlendirilebilir. Bu sayede aileye çocuğun ifade etme becerilerini arttırması için uzman tarafından öneriler verilebilir.
Bu konuda araştırmalar gayet açık ve nettir: çocuk ne kadar erken eğitime başlarsa ilerlemesi o kadar hızlı olur. Bu yalnızca dil ve konuşma için değil tüm gelişim alanları için geçerlidir.
 
				ÇOCUKLARDA DİL GELİŞİMİ
Dil gelişimi seslerin, kelimelerin, sayıların, sembollerin kazanılması, saklanması ve dilin kurallarına uygun olarak kullanılmasını içeren bir süreçtir. Dil gelişimi doğumdan itibaren başlar ve yaşam boyu devam eder. Dil ve öğrenme arasında önemli bir ilişki vardır.
Dil, öğrenmeyi kolaylaştırır. Öğrenme sürecinde ise çocuğun dili gelişir. Dil gelişiminde, sesin duyulması dili kullanma deneyimlerinin bulunması gerekir. Çocukların, çevresindeki bireylerin konuşmalarını taklit ederek dili öğrendikleri ileri sürülür. Çocuğun dil gelişiminde iletişim kurma, diğerlerinin dikkatini çekme, isteklerini duygu ve düşüncelerini iletme ihtiyacı vardır.

Çocukta dil gelişiminin önemli özelliği ilk dönemlerin evrensel oluşudur. Farklı dilleri konuşan toplumların çocuklarında dil gelişiminin benzerlik gösterdiği görülmüştür. İlk yıllardaki bu evrensellik 18-32 aydan sonra, sosyal sınıf farklılıklarının etkisiyle yok olur.
Dilin bir başka özelliği de dil ve kritik yaş ilişkisidir. Dünyadaki bütün çocuklar, kendi dillerini 2 ile 5 yaşları arasında öğrenir.
Araştırmalara göre insanların, eşit dil yeteneği ile doğsalar bile gelişimleri için gerekli ses uyarımlarını alamadıklarında (işitme engelli doğanlarda olduğu gibi) dil yeteneklerinin köreldiği görülmüştür. Konuşmanın olmadığı bir ortamda çocuğun konuşmayı öğrenemediği ortaya çıkmıştır.
GRAMER KURALLARINA UYGUN KONUŞMA DÖNEMİ (3-6 YAŞ)
3-4 yaş çocuğunun kelime hazinesi gelişir. Yeni sözcükler öğrenirken, bildiği sözcükleri daha esnek kullanır. Ana dilinin temel yapılarını öğrenir. Kendini rahatça ifade eder. Dil kullanımı çok yönlü olup duygularını, düşüncelerini, ilişkilerini anlatır. Fısıldamayı öğrenir. Hayali oyunda dil kullanır. Çocuk, kendine dönük açıklamalar yaparak ben merkezci konuşma sergiler. Söz diziminde özne, nesne ve yüklem arasındaki fonksiyonel ilişkileri anlar. Çekim kurallarının görülmeye başladığı dönemdir.
Çocuk geçmiş, şimdiki ve geniş zaman eklerini kullanır. Çocuk önce “Kedi içer.” Derken şimdi “Kedi içiyor.” Şeklinde kullanır. “ Nerede, ne zaman?” 3 yaş civarında olan çocuklar “Ne, kim” sorularını genişletirler. Yetişkinlerin kullandığı soru formlarındaki cümleleri, 4 yaşlarında üretmeye başlarlar.
4-5 yaşta çocuk dili kolay ve doğru kullanılır. Anne ve babasının ses perdesini taklit eder. Dili kullanmada kız çocukları, erkek çocuklarına göre daha iyidir. Ben merkezci konuşma sürdüğü görülür. Sözcük sayısı artmaya devam eder. Kelime hazineleri 1000 kadardır. Önceki döneme göre daha karmaşık cümle yapısı kullanmaya başlarlar. Çoğul kullanımı doğru yapılır.
5-6 yaşındaki çocuğun, dili kullanımı bir yetişkin diline benzer. Sosyal etkileşimde konuşma artar ve anlaşılır biçimde olduğu görülür. Çocuk, yetişkini daha az taklit eder. Çekim kuralları ve kişi zamirlerinin çekimi de doğru kullanılır. Çocuk, 5 yaşına geldiğinde olayları sırasına göre anlatır. “Elimi yıkadım ve yemeğimi yedim” gibi. Olayları “ önce sonra”, “sırasına dizme”; geçmiş, şimdiki, gelecek zamanı kullanımı gelişir. Çocuk, 5 sözcük içeren cümleler kurabilir.
Çocuklar 6-7 yaşlarında birlikte yaşadıkları yetişkin gibi konuşurlar. Sözcük sayısı ortalama 2000 kadardır. 8 yaşına geldiğinde sözcük sayısı 3000’e ulaşır. Bu yaştan sonra dinleme süresi artar. Yaşadıkları olayları mantıklı bir şekilde anlatırlar. Telaffuzları düzgün, kelimeleri çeşitlidir.
Bir çocuğun konuşması sürekli olarak eleştirilirse, bu durum onun için kötü olabilir. Sürekli eleştirmek yerine anne babaların ve çevresindeki kişilerin doğru konuşarak çocuk için model olmaları önemlidir.
Daha ayrıntılı bilgi için; https://pedagojidernegi.com/cocugun-dil-gelisimi/ inceleyebilirsiniz.
KAYNAKÇA
* Dil Gelişimi – Mesleki Eğitim ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi Kitapçığı – T.C. Milli Eğitim Bakanlığı